15 Aralık 2008 Pazartesi

BAYRAM GÜNCESİ

Bu bayramda tüm güzelliği ile geçti gitti. Gerçi bayram öncesi bir hayli gergin ve de rahatsız olduğum için (Bayram öncesi Boyun fıtığım azmıştı) sevinçle bile karşılayamadım bayramı. Kesilen kurbanları bir kenara alırsak, güzel bir bayramdı.
Her şeye rağmen güzel, neşeli bir bayram oldu. Bayramın 2. günü memlekete gittik. Laf aramızda eşimi ilk kez annişin köyüne götürmek nasip oldu. Günü birlik gezi ve akraba ziyareti oldu ama mükemmeldi diyebilirim. Ne çok özlemişim oraları. Akrabaları, yeğenlerimi. Dünyaya yeni gelenler bir bitirimdi zaten. Ailemize yeni katılan ceyda hanımı ve berkay beyi ilk kez bu bayramda görmek nasip oldu.
Çocuklarla birlikte soğuk ve karlı dağların yamaçlarında, çam ve meşe ağaçlarının arasında güzel bir doğa yürüyüşü yaptık. Oğulcuğum ağaçlardan bol bol kar yağdırdı, kuzeniyle beraber kartopu oynadı :) Onlar için müthiş eğlenceli bir gün oldu. (Kızımın elini sobada yakmasını saymazsak tabi :( Güngörmez şelalesine gittik. Yazın elimizi suyun içinde 1 dakika ile tutamayacak kadar soğuk ama kışın ılık olan suyundan içtik. Kışın ılık diyorum çünkü, kışın ılık aktığını bilmiyordum doğrusu. Güzel bir moralle geldik nihayet ankaramıza. Umarım bu moral uzun bir süre beni götürür :) Bu aralar çok sık depresif takılmaya başladım. İş yoğunluğu, ev telaşı nedense bu aralar bana çok ağır gelmeye başladı. Sanırım bu rahatsızlığımdan kaynaklanıyor. Sürekli boyun ağrıları yaşamak insanın yaşam kalitesini düşürüyor.Sürekli başağrısı ve kas tutulmaları insanı çok mutsuz ediyor. Allah kimseye vermesin diyorum.
Ağrılarım yüzünden el işide yapamıyorum. Zoraki kızımın geçen yıl başlayıp yarım kalan kazağını örüp bitirebildim. Diğer ipler sırada bekliyor :( Oğlum ve kızımla birlikte yapmak istediğim bir çok iş ve etkinlikler, gününü bekliyor. Umarım o günün gelmesi çok uzun zaman dilimini almaz..!

6 Aralık 2008 Cumartesi

KURBAN BAYRAMINIZI KUTLUYORUM...

İş telaşı, ev telaşı derken artık eskisi gibi bloglarımada zaman ayıramamaya başladım. Ama arkadaşlarımı mutlaka takip etmeye çalışıyorum. Yazamasamda okuyorum :) Öyleki son zamanlarda hiç hoşlanmamama rağmen işimi eve getirmeye başladım. Çünkü zaman yetmiyor ve yetiştiremiyorum.

Bir yandan iş yerimle ilgili ha bugün ha yarın diye umutla beklediğim ayrılık günü gelgitleri, bir yandan çocuklarımla yeni yerimde (tabi kısmet olursa) nasıl ilgilineceğim konusu kafamı bir hayli meşgul ediyor.

Tedbili mekanda ferahlık vardır derler ya, artık ben de artık ferahlamak istiyorum. Çok bunaldım çokk.

Gider ayak (diyorum çünkü gideceğimi düşünüyorum, inşallah tez vakitte görürüm o günleri) iş yerimdeki arkadaşlar süpriz yapıp, mini bir doğum günü partisi düzenlemişler benim için, sağolsunlar. Ama öylesine soğuk, öylesine mesafeli bir parti idi ki ben değil, duyan herkez bir hayli şaşkınlık yaşadı :) Sanki zoraki yapılmıştı. Nelere kadirmiş şu günler yarabbim dedim :)) Benim işyerim duygusal mobing in uygulandığı en süper kurum diyebilirim size. Hani hiç ummadığınız beklemediğiniz insanlar olunca insan bir hayli şaşırıyor. Nitekim benimde öyle oldu. Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi şaşırdım doğrusu. Bende iyi niyetle yapılmış bir parti olduğunu düşündüm (?) ve teşekkürlerimi ilettim. Başka ne diyebilirim ki zaten?
Çok mu bencilce davranıyorum acaba, arkadaşlarıma karşı ? Böyle, kendimi sorgulamaktan da alıkoyamıyorum kendimi!

Ama herşey bir yana artık yaşlanıyorum 35 yaş yolun yarısı . İnsan ömrünün 70 yıl olduğunu varsayarsak, ciddi ciddi yarısı gitmiş :( Her nedense ben hala kendimi 18'lik gençkız gibi görüyormuşum da haberim yokmuş :) Kabullenmek bir hayli zor oldu, oluyor :) Gerçi insan hissettiği yaştadır ama ne bileyim işte garib bir duygu işte. Hiç bir yaşımda böyle etkilenmemiştim.

Zaman akıp gidiyor,
Avuçlarının arasından kayıp gidiyor,
Dur diyemiyorsun istesende,
Nereye, nedir bu hız böyle?
Başı belli, sonu belli olmayan bir geleceğe.

Yıllar geçtikçe duygularımda değişiyor, uff gözlerim doldu. İnşallah çok güzel günler bekliyor beni ve ailemi. Umud ediyor ve diliyorum.

Kuzularımın kıskançlık kavgaları son sürat devam ediyor! Öğretmeniyle görüştüm, kıskançlıkların bu yaşlarda yaşanmasının normal olduğunu, ilerleyen yaşlarda ilişkilerinin daha güçlü olacağını söylüyor. Bundan dolayı ,artık problemlerinizi kendiniz çözmelisiniz çocuklar, siz ikiniz kardeşsiniz diyorum. Ve müdahelede bulunmamaya çalışıyorum. (zarar vermedikleri müddetçe tabi )

Bayram da geldi, çattı. Geçen hafta yapılmış bayram temizliğimiz ile karşılayacağız heralde bu bayramı, çünkü bu haftasonu içimden temizlikle ilgili hiç bir şey gelmiyor. Benim için her yıl olduğu gibi bu yıl da hüzünlü ve sıkıntılı geçecek bir bayram olacak. Kurban kesimlerine dayanamıyorum açıkçası. O yüzden gelmesini hiç istemediğim bir bayramdır kurban bayramı. Ama gel gör ki mecbursunuz. İnançlarınız gereği yaşıyorsunuz, yaşıyoruz. Şu işi kurban kesmeden, kurban parası kadar yardımlarla yapsak, böyle yaşasaydık bu bayramı ne güzel olurdu...Bu günlük bu kadar yeter diyor ve ;

Tüm arkadaşlarımın ve ailemin Kurban Bayramını kutluyorum.

30 Eylül 2008 Salı

Ramazan Bayramınız kutlu olsun.

Çok kutsal ve mübarek bir ayın ardından mükafatımız olan bayramın ilk günü yine tüm sevdiklerimizle, aile büyüklerimizle birlikte karşıladık.
Sevgili eşim, her bayramda olduğu gibi bu bayramdada bayram sabahının ilk anlarını fotoğraf karelerine yansıttı. Geçmişe dönüp, daha önceki bayramlarımızı anarak, bir hayli eğlendik.
Ve eş dost ziyaretleri ile ilk gününümüzü sonlandırmış bulunmaktayız. Yorgunluktan bitmiş ve tatlıya ve sarmalara öö demiş durumda evimize kendimizi attık.
Herhalde uzun bir süre tatlı ve sarma almayız diye düşünüyorum :) Neyse daha uzatmadan,
Tüm dostalırımın ve ailemin Ramazan bayramını kutluyor ve daha nice bayramlar diliyorum.

7 Eylül 2008 Pazar

OKUL HEYECANI


Yarın sabah eğitim öğretim yılının ilk günü. Sevgili oğlumla yarını heyecan dorukta bekliyoruz. Hazırlıklarımızı yaptık. Makas, kalem, nevresim, v.s....
Bakalım bu yıl ne güzellikler katacak hayatımıza. Kızım şimdiden başladı, bende okula gideceğim demeye :)

Son 2 yıldır, oğlumu kaydettireceğimiz okulun planlamasını yapıyoruz. Kimi uzak, kimi yakın. Uzmanlar ilköğretim öğrencileri için yakın bölgelerdeki okulları tavsiye ediyorlar. Ama oğlum ben servisle gideceğim diyor başka bir şey demiyor. Muhtemelen yakın ama servisle gidilebilecek mesafeye vereceğiz. Diğer taraftan OKS başarılı olan okullar genelde ulaşım olarak bir hayli uzakta. Herkez bir şeyler söylüyor. İnanması çok zor ama okul seçimi ne kadar zormuş böyle. Aslında çocuğun başarısı, öğretmeni ve sizin ne kadar ilgili olduğunuza bağlı . Okul, idare, öğretmen ve çocuk dörtlüsünün içerisinde dönüp duruyoruz. Daha bir yıl var ama telaşı şimdiden başladı işte.

Bu arada iş yerimi değiştirme hayalleriyle döndüğüm tatilimden hayal kırıklığı yaşayarak başladım işime. Bir kazaya kurban gittim. Bir kaza diyorum gerçekten kaza . Kısmet diyelim artık . Gideceğimiz yerde yiyecek ekmeğimiz yokmuş. Aklıma geldikçe üzülüyorum yaaa!!

Bu arada herkeze hayırlı ramazanlar diliyorum.

Fotoğraf laboratuvar günlüğümüzden :)

26 Ağustos 2008 Salı

TATİL VE TALİHSİZLİKLER

Uzun yorucu bir iş temposu ve dayanılmaz sıcakların arkasından sonra uzun bir tatili hak ettiğimi düşünerek tatile çıkmaya karar verdik. Bu benim ilk defa çocuklarımla başbaşa geçireceğim bir tatil idi. Eşimi güç bela ikna edip 3 haftalık bir izne ayrıldık. Babamız bizi yalnız göndermeye kıyamadı tabiki.
Aslında 2 çocukla her anne böyle bir tatile çıkmayı cesaret edemez ama her nasılsa (çok bunalmış olmamdan olsa gerek) ya allah ya bismillah deyip kendimi ve çocuklarımı yazlığa atmayı başardım. En çok korktuğum şey orada çocukların rahatsızlanması ve gecenin yarısı müşkül durumda kalmam idi. Tabiki hazırlıklı gittim. Antibiyotik, ateş düşürücü, ateş ölçer her ne gerekiyorsa herşeyi temin edip çıktım.
Yalnız tatil yapmak isteyen annelere tavsiyem 2 kere değil 10 kere düşünsünler.. gerçekten 2 çocuk ve yaşları ufaksa bir hayli zor olduğunu söylemeliyim.
İlk haftanın ardından yalnızlığımıza ortak olmak isteyen dayımız bir kaç günlüğüne yanımıza ziyarete gelmişti, geldiği gün oğlum bisikletten düştü. Çok şükür bacağına 3 dikişle kurtardık. Garibim 12 gün denizden yoksun kaldı. Bir haftada kaynaması gereken dikişler biraz geç kaynadı. Hepimiz çok üzüldük ama yapacak bir şeyimiz yoktu. Son haftamızda babamızda geldi yanımıza. Babamız üzülmesin diye kaza olayından bahsetmemiştik. Oğlum babasının geldiği gün gecenin bir yarııs kalkıp bir heyecanla "baba 3 dikiş , bisikletten düştüm"diye anlatmaya başladı.
Herşeye rağmen moralimizi bozmamaya çalışarak tatilimizi sonlandırıp, evim evim güzel evim deyip döndük yuvamıza. Ama oğlumun kötü talihi burdada bizi rahat bırakmadı. Geldiğimizin ertesi günü soda şişesini elinden düşürmesiyle diğer bacağımızda nasibini aldı. Patlayan şişe çocuğun bacağını kesmişti. Kesi bir hayli derin olduğu için yine 3 dikiş atıldı. Ne söyleyeceğimizi, diyeceğimizi şaşırdık doğrusu. Aynı gün maden suyunu almamasını, isterse bizim ona vereceğimizi o kadar tembihlememize rağmen yaptı yapacağını oğlum. Çocuk işte illaki sonuçlarını görecek, ondan sonra almayacak. Tek tesellimiz kazayı ufak bir iki dikişle atlatmamış olmamız. Daha kötü sonuçlarda doğurabilirdi. Düşünmek bile istemiyorum doğrusu. Allah daha büyük kazalardan korusun diyoruz artık.
Hepimiz için bir tecrübe oldu. Bilmiyorum seneye yine böyle bir tatile çıkmayı düşünürmüyüm diye. Kısmet diyorum.
Yoğun iş temposuna yeniden dalmış bulunmaktayım. Hayırlısı artık.

25 Temmuz 2008 Cuma

Obezite ile savaş veren ABD, Newyork kentinde 200'den fazla şubesi olan restoran yada kafelere sundukları besinlerin kalori değerlerinin asılmasını zorunlu kılmış. Hatta bir çok firmanın müşteri potansiyeli düşmüş. Geçenlerde bir haber okumuştum starbucks bir çok şubesini kapatıyor diye. Demek ki etkenler birisi de bu olsa gerek. Acaba ne zaman bizim ülkemizdede böyle bir uygulama yapılır? Tüm kafe ve restoranlarda yediğiniz tüm besinlerin kalori cetvellerini görmeyi çok isterdim doğrusu. Bizde işletmeler mafya misali çalışıyor çok zor sanırım...
Bu arada yine ABD başka bir şehrinde ise çevrenin korunması için naylon poşet kullanılması yasaklanmış. Kyoto protokolüne ısrarla imza atmayan bir ülkenin en azından bir eyaletinde böyle bir karar alınıp uygulanması da çok güzel. Darısı bizim ülkemize...
Geçenlerde trans yağlarla ilgili bir haber okumuştum doğrusu çok etkilendim. MÜMSAD çatısı altında toplanmayan iki yağ firmasından bahsediyorlardı. Her ne kadar bu markalı yağları kullanmasamda mutlaka kullanan birileri vardır diye düşündüm. Biri BİRMA diğeri sanırm TAMA idi. Bu iki firma ısrarla trans yağ üretiyorlarmış. Bu iki ürünün evlere alınmaması için boykot çağrısı yapıyorlardı. Eğer gerçekten söyledikleri doğruysa boykot yapmalı. Trans yağın sağlık açısından ne kadar zararlı olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Trans yağların en önemli zararları; kötü kolesterol olarak bilinen LDL kolesterolü arttırması ve iyi kolesterol olarak bilinen HDL kolesterolü azaltmasıdır. Bunun sonucunda kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riski de artırdığını belirtiyor uzmanlar. Trans yağ oluşumu ise; Bazı geviş getiren hayvanların (koyun, kuzu, inek gibi) işkembelerinde bakteriler tarafından doğal olarak oluşabilir. Özellikle tüm hanımlara sesleniyorum, Yağların çok yüksek sıcaklıklarda ısıtılması, kızartılması veya defalarca kullanılması sonucu ortaya çıkabilir. Bitkisel sıvı yağların kısmen hidrojenasyonu ile oluşabilir.
Kızartma yaptığınız yağları tekrar tekrar kullanmamanızı şiddetle öneriyorum.
Bu arada bizim bez bebek maceramız hala bitmedi. Oğlumu mezun olduğum okula götürüp birebir deney yaptırmama rağmen başedemiyoruzzz. İlk zamanlarda "tamam, gerçekten çok tehlikeliymiş bir daha yapmayacağım" demesine rağmen hala yapmasına şaşıp kalıyoruz. Sanıyorum dikkat çekmek için yapıyor.

15 Haziran 2008 Pazar

ÖZLEDİM...

Gülmeyi özledim, çocuklar gibi eğlenmeyi özledim.

Düşünüyorumda; neredeyse yıllardır, kahkahalarla gülüp eğlenmemişim.

Bugün yine takıldım, en son keyifle ne zaman gülmüşüm diye?

Ne acı , hatırlayamıyorum...

Geçen yıl izinde bir arkadaşımla karşılaşmıştım. Her ikimizde lunaparkta çocuklarımızı eğlendirmeye, gezdirmeye getirmiştik. İster istemez gözüm takıldı, çocuklarıyla beraber kendiside bir çocuk gibi ne güzel eğleniyordu.. Arkadaşıma ne kadar çok özenmiştim.

Ben gülmeyi ve eğlenmeyi unutmuşum... Hasret kalmışım gülmeye..

Hayatın telaşesinden, özellikle iş ortamının gerginliği ve huzursuzluğundan, eğlenmeyi gülmeyi unutmuşum.

Düşünüyorum da bu iş yeri beni yavaş yavaş içine çekiyor ve öldürüyor. Bu işyerinde geçmiş olan 10 sene benden ne çok şey almış götürmüş. Artık kendimi bile tanıyamaz hale geldim. Farkında olmadan yüzüme bir maske takılmış ve yıllar içinde yerini sağlamlaştırmış, yapışmış çıkmıyor. En acısı ise bulunduğum yeri değiştiremiyorum. Ellerim, kollarım bağlı neyi bekliyorum yada bekletiliyorum bilmiyorum...

İnşallah yüce rabbim sesimi duyar...